Serdivan Dutluğundan Sakaryaspor’a

featured

Serdivan Dutluğundan Sakaryaspor’a

 

Depremden önce Adapazarı sokaklarında futbol bir ‘’milli’’ uğraştı Sakaryalılar için. Gerçi bu dünyanın belli bölgeleri için yapılabilecek bir yakıştırma da olsa, Sakarya’ya; futbolu yaşam biçimi haline getiren bir şehre daha bi’ uygun düşüyordu.

 

Yıllarca birinci lig hasreti çeken, taraftarının kalabalıklığı ve gücüyle nam salmış şehrin takımı 98’de birinci lige yükselmiş ve bunun havası şehrin en ücra sokaklarına kadar yayılmıştı.

 

O zamanlar insanlar Sakaryaspor’da forma giyen oyunculara gıpta ile bakar, sokakta top oynayan çocuklar yeşil siyah formayla sahaya çıkacağı günün hayalini kurardı. Şimdilerde Tatangalar’ın bestesinde geçtiği gibi: ‘’Çocukken kurduğumuz tüm hayallerde, o forma içinde kupa ellerde…’’ Ben de o çocuklardan biriydim elbette. Adapazarı merkezde; Olgunlar sahasının arkasındaki sokaklarda Tsubasa gibi bütün gün top peşinde koşar, ileride Sakaryaspor’da oynayacağım umuduyla yaşardım.

 

Bu tutkuyu kalbimizde harç kıvamına getirdiğimiz günlerde, deprem bizi bir yaz gecesinde yakaladı. Keşke sadece bizi uyandırmakla kalsaydı. Yakınlarımızı aldı, okullarımızı, mahallemizi yıktı. Şehrimizi sakat bıraktı. Hayata devam edenler yerle bir olmuş, yaşayanı kadar ölüsü olan bir şehirle baş başa kaldı. Yahya Kemal’in ‘’biz ölülerimizle birlikte yaşarız’’ sözü ne çok yakışıyor Sakarya’ya.

 

Başka bir memlekete göç edenler, yeni bir mahalleye taşınanlar, eski okul arkadaşlarını bir daha bulamayanların kentiydi artık Sakarya. Biz de ailecek merkezdeki yıkıntıdan ve ölüm korkusundan Serdivan Karşıyaka Camii’nin serin ve temiz bahçesine, caminin imamı olan Remzi dayımın gölgesine sığındık. Burada benim için daha kırsal, daha özgür bir hayat başlamıştı. Artık futbolu sokak arasında asfaltta değil, gerçek çimde ve daha büyük bir alanda oynuyordum. Koşmanın ve gücün futbol için ne kadar önemli olduğunu yeni fark ediyordum.

 

Başta dayımın oğulları Abdüssamed ve Abdurrahman olmak üzere Serdivan tepesindeki yeni arkadaşlarla mahalle maçları düzenlemeye başladık. Şimdiki Adatıp Hastanesi’nin üstündeki tepelerde, uçsuz bucaksız yeşilliğin içinde ‘’dutluk’’ denilen meşhur bir arazi vardı. O bölgenin çocukları mahalleden sıkılınca oraya gider ve büyük çoban köpeklerinin tehdidine rağmen orada maç yapardı.  Ben de depremle birlikte o semtin çocuğu olmuş ve dutlukta top koşturanlar kervanına katılmıştım.

 

O sahada yeteneğine şaşırdığım, teknik kapasitesiyle farklı olduğunu hissettiğim bir arkadaşla tanıştım: Talha Mayhoş. Sol ayağında topu yumuşak hamlelerle gezdiren, istediği an istediğine çalım atan ve rakibe gına getiren bir futbolcu. O güne kadar Cumhuriyet Mahallesi’nde oynarken teknik oyunuyla öne çıkan çocuk futbolculardan biri olarak ilk defa imrendiğim biriyle oynuyordum. Ne zaman karşısına geçsem beni çalımlıyordu. İçimden bu sefer alacağım diye hırslanarak üstüne gittiğim her an yeni bir çalım yiyordum. Top bana geçtiğinde ben de aynı muamele ile karşılık veriyordum ama onun bir artısı vardı: sadece sokakta değil aynı zamanda kulüpte oynuyordu.

 

Altyapı, ilk profesyonellik, üst ligler derken Talha şimdi şehrinin takımı için oynayacak. Sokaklarında toza bulandığı şehrin tek takımı için.

 

Umuyorum üst lig topçusu olmak hem Talha’yı hem diğer transferleri rehavete sürüklemez ve Sakaryaspor forması giymenin ağırlığını sonuna kadar korurlar. Bu gurur onlara nasip oldu, şampiyonluk neden olmasın?

 

 

 

 

 

Giriş Yap

Sakaryaspor ve Sakarya Amatör Futbol Haberleri ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!